Başarının Sırrı; Kalite, Liyakat ve İnsan! - Medyabir PRO Haber Yazılımı

Başarının Sırrı; Kalite, Liyakat ve İnsan!

Yazar: Prof. Dr. Mehmet Çavaş | 05.12.2025

Başarıyı belirleyen en önemli unsurlar, ne yazık ki birçok toplum tarafından göz ardı edilmektedir. Oysa her alanda elde edilen başarıların temelinde insan faktörü yatmaktadır. İşte bu yüzden liyakatin esas alındığı toplumlarda başarı oranı çok daha yüksek olmaktadır. Çünkü kaliteyi ortaya çıkaran ve toplumu ileriye taşıyarak başarıya ulaştıran temel unsur, liyakatli kadroların disiplinli çalışmasıdır. Bu nedenle başarı; ancak nitelikli insanların inşa ettiği sağlam temeller üzerinde yükselmektedir.

Toplumların gelişmişlik düzeyi, sahip oldukları zenginliklerin toplum yararına kullanılması, geliştirilen teknolojiler ve güçlü ekonomik yapıları gibi temel unsurlar dikkate alındığında, bu yapının merkezinde kaliteli ve liyakatli kadroların bulunduğu görülmektedir. Dolayısıyla başarı, sadece ürün geliştirme, hizmet sunma gibi süreçlere ait bir terim değil, aynı zamanda insanın bakış açısını, karakterini ve sorumluluk bilincini yansıtan bir yaşam biçimidir. Bundan dolayı “başarı” insanın niteliğini ve oluşturduğu katma değeri göstermektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde başarı ve kalite; doğruluk, tutarlılık, sorumluluk, etik değerler gibi birçok unsuru içeren toplumsal gelişim ve değişimi sağlayan bir kültür olarak görülmektedir. Bu yönüyle hem başarı hem de kalite; bir davranış biçimi, bir düşünme yöntemi ve bir yaşam biçimi olarak toplumsal kültürde, kurumların işleyişinde ve bireylerin karakterinde kendisini göstermelidir.

Örneğin günümüzde tasarlanan makinalar kusursuz bir şekilde çalışmakta ve ihtiyaç duyulan süreçler mükemmel bir şekilde işlemektedir. Ancak bu sistemleri geliştiren ve yöneten insanın niteliği yeterli değilse o zaman ne kalite nede başarı elde edilememektedir. Çünkü başarı ve kalite, insan ile başlamakta ve insanın uzmanlığı, aldığı eğitim, edindiği tecrübe, çalışma disiplini, özverisi, iletişim ve kriz yönetimi becerisi, etik ilkelere bağlılığı gibi birçok faktör ile devam etmektedir. Netice itibarıyla kalitenin kültüre ve o kültürün başarıya dönüştüğü toplumlarda birinci öncelik ahlaklı ve mesleki yeterliliğe sahip kaliteli bireyler yetiştirmek iken, ikinci öncelik ise bu bireyleri doğru zamanda, doğru yerlerde değerlendirmektir. Çünkü tarihi süreç, yanlış insanlar ile doğru sonuçlara ulaşılamadığını açıkça göstermektedir.

Bu bağlamda başarı ve kalite; sadece üretimde değil, aynı zamanda sosyal yaşamın her alanında düzeni, saygıyı ve güveni artıran önemli bir unsur olduğu da göz ardı edilmemelidir. Örneğin insan ilişkilerinde kalite varsa, iletişimde nezaket ve dürüstlük olmaktadır. Kamusal alanda kalite varsa, hem kurallar işlemekte hem de kalite herkes tarafından içselleştirilmektedir. Eğitimde kalite varsa, gelecek nesiller özgüvenli yetiştirilmekte ve üretken olmaktadır.

Devlette kalite varsa, adalet ve eşitlik toplumda kök salmaktadır. Siyasette kalite varsa, siyaset güç devşirme alanı olmaktan çıkmakta ve hizmet yarışında bir ahlaki sınava dönüşmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenle bir toplum için liyakatin esas alınarak kalitenin kültüre dönüştürülmesi gelişim ve değişim açısından elzemdir. Aksi takdirde başarısızlık, güvensizlik, düzensizlik ve umutsuzluk kaçınılmaz olmakta ve bu durumda herkes kaybetmektedir. Bugün gelinen noktada gelişmiş ve geri kalmış ülkeler kıyaslandığında, gelişmiş ülkeler ile geri kalmış ülkeler arasında önemli farklılıkların olduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde toplumun büyük çoğunluğunun temel ahlaki değerlere, dürüstlüğe ve kanunlara bağlı olduğu, başkalarının hakkına saygı duyduğu, dakik olduğu, görev ve sorumluluk bilincine sahip olduğu görülmektedir. Söz konusu bu özellikler hem toplumsal kaliteyi hem de başarıyı artırmaktadır.

Bu prensiplerin uzun yıllar eğitim ve kültür yoluyla nesilden nesile aktarılması, toplumun meselelere daha farklı ve bilinçli bir bakış açısıyla bakmalarını sağlamaktadır. Fakat geri kalmış ülkelere bakıldığında, toplumun çok az bir kesiminin bu prensiplere inandığı ve içselleştirdiği görülmektedir. Bu nedenle gelişmiş ve geri kalmış ülkeler arasındaki farkı ortaya koyan temel unsur, bu değerlerin ortaya koyduğu farklı bakış açısıdır. Gelişmiş ülkelerin sahip olduğu bu bakış açısı kaliteyi önemsemekte ve liyakati esas almaktadır. Bugün geri kalmış ülkelerin geri kalmasına neden olan sorunların temelinde, liyakatin dikkate alınmaması ile birlikte, bilgili insanların yetkisiz ve bilgisiz insanların yetkili olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum hem kaliteyi hem de başarıyı düşürmekte, nepotizmi toplumsal kültüre dönüştürerek oluşturduğu kısır döngünün devam etmesini sağlamaktadır. Oysa tarihi süreçte her biri tarihe mal olmuş başarı hikâyelerine bakıldığında, bu başarıların temelinde liyakat ve kalitenin etkili olduğu görülmektedir. Bu nedenle nitelikli insanlar ile oluşturulan güçlü kurumlar, güçlü kurumlar ile oluşturulan güçlü toplumlar önemli başarılar elde etmiştir.

Örneğin, Japon kültüründe benimsenen “Kaizen” felsefesi, kalitenin yalnızca ürünlerde değil, çalışanların zihniyetinde başladığını ve yaşam boyu sürmesi gereken bir anlayış olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Yine aynı şekilde İskandinav ülkelerinin eğitim ve yönetim sistemlerindeki başarısı, liyakati merkeze alan yapılarından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak başarı ve kalite; insanla başlamakta, insanla gelişmekte ve insanla hayat bulmaktadır. Unutulmamalıdır ki liyakat kaliteyi, kalite ahlakı, ahlak dürüstlüğü ve dürüstlük ise başarıyı getirmektedir. Dolayısıyla sosyal yaşamın her alanında liyakatin esas alınması ve kalitenin bir yaşam biçimine dönüştürülmesi, ekonomiden eğitime, siyasetten ticarete, teknolojiden üretime kadar her alanda sürdürülebilir ve güçlü yarınların bugünden oluşturulmasını mümkün kılmaktadır. Aksi takdirde, geçmişte olduğu gibi bugün de liyakatin göz ardı edilmesi, kaliteyi düşürerek sorunların çözümünü değil kronikleşmesini sağlamakta ve gelecek nesillere daha güçlü ve müreffeh bir ülke bırakma hayalini ortadan kaldırmaktadır…

Ana Sayfaya Dön